- 1. TİYATRONUN GERÇEKLEŞMESİ HİÇ BİR KOŞULA BAĞLI DEĞİLDİR
Tiyatro faaliyeti sadece devlet destekli kuruluşların varlığına değil, diğer özel çabalarla üretilmiş sahnelere bile bağımlı değildir. Tiyatro yapabilmek için oyuncuların seyirci ile biraraya gelmesi yeterlidir. 2500 yıllık bu gelenek kendi kültürünü de oluşturarak bu günlere kadar ulaşmıştır. Darülbedayi bu geleneğin kendi lezzetini ve kusurunu kendi içinde barındıran tiyatro kültürümüzün önemli bir çınarıdır. Bu güne dek bünyesinde sadece „solcu“ veya „entel“ diye tanımlanan kişileri değil „milliyetçi“, „mütedeyyin“ kişileri de barındırmıştır.
- 2. KENDİ ALTYAPISINI DA KENDİSİ OLUŞTURARAK GÜNÜMÜZE KADAR VARLIĞINI ÜRETEN KURUMUN SORUNLARI SADECE ÜRETİMİ İLE ELE ALINAMAZ
Kurumun yapılanışına dair tartışmalar kuruluşundan bu güne dek süregelmiştir, ancak kurum ilk kez bu denli hazırlıksız bir döneminde bu tartışmaları göğüslemek durumunda kalmıştır. Sorunlarımız evrensel olduğu kadar tiyatromuzun ülkemize özgü sorunlarıyla da yüzleşmek zorunda kaldığı bir süreçten geçmektedir. Teknolojik gelişmeler sonucu ilkin sinema, giderek tv ile rekabet etmek durumunda kalmış, kendi özgün alanını bir yandan netleştirirken, ülkemizin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma politikası ile birlikte kendi özgün yanlarını da koruyarak renklenip serpilmiştir.
- 3. DARÜLBEDAYİ SADECE BİR TİYATRO DEĞİL BİR KÜLTÜR MİRASIDIR
Cumhuriyetin varlığından daha eski olan bu kurum, hani neredeyse sokaktan toplanıp bir araya getirilen bir kadrodan, yokluklardan bu günlere, sekiz sahnesi, marangozhane, demir ve butafor atölyesi, terzihaneleri ve aksesuvar ile kostüm depoları oluşturarak yaşama kültürünün tüm anılarını derlediği devasa bir kuruluş haline gelmiştir. Sanatçıları ürküten maaşlarından ziyade bu kültür birikiminin ziyan edilecek olmasıdır.
Bu güne dek bu arşivin korunup faydalanılabilir bir hale getirilebilmesi için verilen mücadele sadece kişisel çabalar ve sevgi ile, aile bağlarına benzer bir dayanışma ile sürdürülebilmiştir. Bu birikimin mutlaka korunarak, yararlanılabilir hale getirilmesi kurum çalışanlarını kırarak, onların emeklerini hiçe sayarak değil, ortada işlenecek bir değer olduğunun bilinciyle yaklaşarak tüm insanlığın kullanımına açılmalıdır. Ve bu ellerindeki varlığın ne anlama geldiğini bilen insanlar henüz yaşıyorken yapılmalıdır.
Memuriyetin bir yabancılaştırma ile birlikte belirli olumsuzlukları barındırdığı söylenebilir, ancak bu sayede kurum içinde elindeki değerlerin farkında olan bir nesil bir arada tutulabilmiştir. Sahne üzerindeki pratiğin kalitesini artırmak, sahnelenişte daha profesyonellik adına memurlaşma istenmese bile, bundan vazgeçildiğinde köklerine yabancılaşmış, değer bilinci çıkara dönüşmüş bir yevmiyeli sistemi kurumun geleneksel köklerine dinamit yerleştirmek olacaktır.
BÜTÜN BU NEDENLERLE: Tüm kusurlarına rağmen daimi kadro geleneğini yaşatmak Türkiyenin kültür tarihine dair önemli bir değeri ayakta tutmak olacaktır.
Sanatçıyı her şeyden önce seyircisi denetler. Seyirci ise yeri geldiğinde seçmendir ve siyasi partilerimize oy verirler. Bu nedenle Belediyenin şikayetlere önem verdiğinin bilincinde olarak şunu da söylemek isteriz ki tiyatrodan hoşnutsuz kalmak tiyatronun değil, kişinin eksikliğindendir. Tiyatronun konusu da, nesnesi de insandır, hem de her cephesi ve yüzüyle.. Hayatın içinde olup ta insani olan hiç bir şey tiyatroya yabancı değildir. Çalışanları da tüm hata ve sevaplarıyla insan olan bu meslek insanlığın hoşgörüsünü veya şimşeğini çekmeye her an hazırdır. Bir toplum ne denli gelişmişse kusurlarına karşı o denli hoşgörüyle yaklaşır, çünkü kusurlar arınmak içindir ve kurtulduğumuz her kusur sonrasında aynı kusurlar olmasa bile, yaşam karşımıza hep çıkaracaktır onları. Bu nedenle insanı bu özelliğiyle vareden bu mesleği geliştirmek tüm siyasi görüşlerin amacı olmalıdır.
Saygılarımızla