25 Aralık 2011 Pazar

Karmaşa dönemlerinde masal ihtiyacı

"Denizler durulmaz dalgalanmadan". Bu söz hem bir deyim, hem Türk musîkîsinin bir beyitidir. Böyle bir dönemden geçiyor üzerinde birlikte yaşadığımız ülkemizde bu demler. Kimliklerin yeniden oluşturuluşu, sancılar, kestirip atmacalar... Radikalizm. Evrimin devrildiği anlar yaşıyoruz, normaldir, ama sonuçta herkesin insan olduğu ve kendi zaaflarıyla örülü, yani bir yönüyle her ne kadar "farklı duvarların çivisi" olsak da birbirimize benzediğimiz ortadadır. Erk olmak için negatif erk ihtiyacı duyulur (antagonist-protagonist) hayat çelişki ve çatışmaların merdiveninde gelişir, serpilir, yükselir ve düşer. Bu hikaye aslında her masalcının kuşaklar boyu birbirine aktardığı konulardır. Bir masalcı olarak oyunla uğraşanlar hep bu bildik konuları insanlara farklı oyunlar olarak sunar ve onların birbirine karşı yüreklerinin ve beyinlerinin sertleşmesini önlemeye çalışırlar.


Ne kadar mahir yapabilirlerse o kadar saygı görürler. Bu nedenle üniversitelerin sosyal bilimler fakültelerinde tiyatro ana bilim dalı vardır. Dramatik kültür sosyal bir bilim olarak incelenir bilim insanlarınca.. Ancak bir meslek olarak ancak akademik yapılarda ve bir ustanın bilgi ve görgüsüyle gelişebilir. Adına bina inşa edilir, tapınak gibi saygı duyulan, ya da takipçisi yoksa köhneyip kuruyan.


Günümüzde mesleki eğitim bence yalnış bir kararla üniversiteye bağlandı. Tiyatro binası olmayan illerde bile oyunculuk bölümleri var. Oyunculuk çoğunlukla sahneyle bağı olmayan eğitmenlerin gözetiminde not alıp, diploma sahibi olmak sanılıyor. Bu yabancılaşma, tiyatroyu yaygınlaştırayım derken, alaşımının zayıflamasına, gidenin yerinin doldurulamamasına yol açıyor.


Oyuncunun o ünlü çocuksu egosu da, cehaletin saldırısı ile kendi kalesini içinden tutuşturmuştur zaten. Gündelik kaba siyasete bulanıp kendi söyleyip kendi dinler olmuş, tarla kuruyunca tutuşturacak kuru ot bile bulunmaz olmuştur. Ancak oyun sürüyor ve insan varoldukça da sürecek. Oyun hangi dilde olsa da o dilden seyirci buldukça sürecektir.


Bu günlerde kurumsal tiyatrolar bu topraklarda yaşayan ve vergisini ödeyen, farklı zenginlikleri olan insanlara -tıpkı Diyanetin sorgulanışı gibi- haklı olarak neden farklı dillerde de hizmet vermediği sorgulanıyor. Dönüşümün, kimlik arayışının yeniyetme boy gösterişi hesap soruyor. İşte cevap: biz daha bu haliyle bile tiyatroya hak ettiği saygınlığı kazandırabilmiş değiliz. Ancak pastadan pay almak olarak görülüyorsa hem haklı, ama hem trajik bir talep. Tiyatromuzun yeniden yapılanmaya ihtiyaç duyduğu bu dönemde hiç bir kaygımızı dışında tutmayan çözümler üretmeliyiz. Hem resmi hem lokal dili kapsayan, onları zenginleştiren çözümlere yönelmeliyiz.


Unutmayalım bir gün hepimiz birbirimize lazım olacağız...

Hiç yorum yok: