4 Nisan 2011 Pazartesi

Adem Dursun Röportajı :"www.tiyatrom.com"





Oyuncu - Yönetmen
Mehmet Ergün Işıldar
Oyunculuğunun yanı sıra reji denemeleri de yapan Ergün Işıldarile Berlin'de Tiyatrom'da tanıştım. Uzun yıllar emek verdiği Şehir Tiyatrosu'ndaki çalışmalarının dışında seslendirme yapmakta, geçmişte sinema ve televizyon filmlerinde de oynadığını öğreniyorum kendisinden.Görev aldığı oyunlardan bazıları: Kafatası, Sabahat, Macbeth, Meraki, İlk Evlilik (Yönetmen), Tahterevallide Üç Kişi (Yönetmen), Barışa Şans Verin, Altı Derece Uzak, Kuyruklu Yıldız Altında ve Müfettiş gibi... 1956'da Ankara'da doğmuş fakat İstanbul'a göçüp orada büyümüş. Tiyatro ile ilişkisi yedi sene boyunca yatılı okuduğu İstanbul Erkek Lisesi'nde başlamış. 1970 yılında Zincirlikuyu'daki yeni sahnelerinde çocuk oyunları yapmaya karar veren Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nda açılan sınavı kazanarak oynadığı, Ferih Egemen'in "Ben Çalmadım" ilk oynadığı oyun Işıldar'ın. Daha sonra Turgut Özakman'ın "Ocak" oyunundaki "Özcan" rolü ile İLTÖ Şenliği ve AKM yangını sonrası yapılan Liselerarası   Şenlik'te "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" ve "En İyi Dekor" ödüllerine layık görülmüş. Okulda sosyal etkinlikleri ile dikkati çeken Ergün, İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nü kazanınca İstanbul Erkek Lisesi'ni bırakmış. 1976 yılında İBŞT Yerinden Yönetimi'nin açtığı sınavla Şehir Tiyatrosu'na yevmiyeli olarak girmiş. 1978 yılında Stajyer Kadroya alınan Ergün Işıldar,TİSAN kuruluş çalışmalarına, Barış Komitesi ve Halk Kooperatifi çalışmalarına da katılmış. 12 Eylül 1980 yönetiminin icraati sonucu, Ana Kadro'ya alındığı yıl kurumda uzaklaştırılmış. Dokuz yıl boyunca bir çok değişik tiyatro topluluğunda çalışmış. 12 Eylül sonrasında tanıştığı ilk özel tiyatro Genco Erkal'ın daveti ile Dostlar Tiyatrosu olmuş. İstanbul Sanat Etkinlikleri Sahnesi kurucularından. (Kelaynaklar Kukla Yapımı, Yönetmen Yardımcılığı, Perküsyon), Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu (Kaldırım Serçesi), Egemen Bostancı Şan Müzikholü oyunculuk ve yönetmen yardımcılığı (Aslan Asker Şvayk, Carmen, Arkadaşım Eşşek, vb.), görevlerinde bulunmuş TODER kuruluşunda aktif olarak görev almış. Bu dönemde "Şalvar Davası" ve "Çıplak Vatandaş" gibi filmlerde de görev almış. 1984 yılında reklam sektörüne geçen Işıldar, Ajans Ultra'da düzeltmenlik, metin yazarlığı, Trafik, Medya ve Genel Müdür Asistanlığı gibi görevlerde bulunmuş. 1988 yılında devletle olan mahkemesini kazanan Ergün, tekrar Şehir Tiyatrosu'na geri dönmüş olup halen burada oyunculuk, yönetmenlik ve seslendirme görevlerini yapmakta.Aşağıda sizlere onun Türkiye'de tiyatro sanatı, tiyatro oyunculuğu, özel tiyatrolar gibi konular üzerine düşüncelerini kapsayan iki yazısını sunuyorum:Türkiye’de gündelik tiyatro ne durumda? Tiyatro’nun gerçeği, bütün her şey gibi hayatın gerçeğinden bağımsız değildir elbette. Eğer eğitim ve öğrenim giderek bozuluyorsa, amaç sadece üniversiteye kapağı atmak, bir diploma sahibi olmak ile sınırlı bir faaliyete dönüşüyorsa, insanlar giderek yanlızlaşıyor, sosyal yaşam tadını ve niteliğini yitirip, iktidarın paydaşı olmak için iktidarın sembolü parayı ele geçirmek adına ölümcül bir yarışa girişiyorsa, tiyatro adına verilen mücadele de o kadar anlamsız görülecektir çağdaşımıza. Sıradışı olan istisnadır. Tiyatroda büyük işleri hedefleyenler öncelikle sıradan tiyatro pratiğinin yaşayıp yaşamadığına bakmalıdır. Türkiye’de gündelik tiyatro etkinliği ne durumdadır? Kaç tiyatro, kaç şehrimizde perde açmaktadır tiyatro sezonu boyunca? Bu sayının yetersizliği hepimizin malumu. Bu nedenle henüz ülkemizde kök salmamış bir sanat olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Klasik ve sıradan olan tiyatroyu yaşatamayan bir toplumda dram sanatının evrimi ne denli rahatlıkla tartışılabilir? Bu koşullar altında tiyatroyu seyirciye cazip kılmak için çabalayan meslektaşlarımız zaman zaman yılgınlığa kapılıyorlar. Buna bir de eleştirmenlerin ilgisizliği ve yapılan etkinliklere moral bozucu yaklaşımları da eklenince iyiden iyiye kısırlaşıyor tiyatro eylemi. Bir başka yazımda Türkiye’de özel tiyatro değil özgür tiyatrocular olduğundan dem vurmuştum. Tiyatronun varlığını salonlara ve onun işletmeciliğine bağlamıştım. Salon sorununu çözemeyen tiyatro kalıcılaşıp gelenekleşemez çünkü. Tiyatroda prodüktör prodüksiyonunu gerçekleştirmek için o oyunun gerektirdiği en iyi kadroyu ve diğer unsurları bir araya getirmeye çalışır. Oysa ana sermayesi kendisi olan özgür tiyatrocuya gereken sadece fonu yaratmaya uygun elemanlardır. O uygun eleman kendi fiziği içinde en yetenekli oyuncu da olabilir, bunun önemi yoktur, o fonu tamamlamakla yükümlüdür. Çünkü Türk seyircisi oyun izlemeye değil, ünlü aktörü veya aktrisi görmeye gider tiyatroya diye düşünülür.





İstanbul Şehir Tiyatroları, Cumhuriyet idealimizin hâlâ ayakta durmayı başaran nadir kurumlarındandır

İstanbul Şehir Tiyatroları, dünyanın en eski, en köklü sanat kurumları arasında yer alır. Böylesine güçlü bir geleneğe dayanan kurumların yapılarıyla oynamaya kalkışmak ise, son derece risklidir. Özellikle, bürokratların vesiyasetçilerin, kurumun bünyesine müdahaleye kalkışması, daima büyük huzursuzluklara ve 12 Eylül örneğinde olduğu gibi, kalıcı kimi hasarlara yol açar, açmıştır.

Salt bugünkü Belediye yönetimi döneminde, dört ayrı Genel Sanat Yönetmeni'nin atanmış olmasını, apaçık bir huzursuzlukla karşıladığımı ve tasvip etmediğimi belirtmek zorundayım. Dünyanın hiçbir yerinde, bir sanat kurumunun yöneticiliğine 1 yıl için atama yapılmaz, böyle bir yaklaşım onay görmez. Böyle bir durumda, bir yıl önce yapılan atamanın hangi saiklere dayandığı konusunda kuşkular uyanması kaçınılmazdır. Bir Genel Sanat Yönetmeni, yalnızca bir sezon sonra görevden alınırsa, Şehir Tiyatroları'nın bir "yap-boz tahtası"na dönüştüğü izleniminin oluşmasını önlememiz güçleşir ve bu da köklü bir sanat kurumuna, yalnızca zarar verir.

Ne yazık ki, kurumun âkil kişilerine danışma gereği duymaksızın yapılan atamalar, tiyatro sanatının kimi "Batınî" kurallarını da örselemektedir.
İstanbul Şehir Tiyatroları, Cumhuriyet'e hediye edilmiş bir büyük kapitaldir. Kötü yönetimlerle, darbelerle, dış müdahalelerle örselenmiş Cumhuriyet idealimizin, hâlâ ayakta durmayı başaran nadir kurumlarındandır.Şehir Tiyatroları'nın, tiyatro sanatının etik ve estetik gelişimi doğrultusunda yeniden yapılandırılması ve ademi merkeziyetçi bir sisteme yönelerek yaratıcı üretimin önündeki bürokratik tıkanmaları aşması için çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Bürokratik müdahalelerin tarihi boyunca Şehir Tiyatroları'nda sadece zaman yitimine ve kargaşaya yol açtığı hususuna da, dikkat çekmek zorundayım.Şehir Tiyatroları'nda görev almaya talip olan bütün arkadaşlarımın, iyi niyetlerinden hiçbir biçimde kuşku duymuyorum. Nedir, tiyatro sanatının ve mesleğinin, iyi niyeti aşan bazı unsurlara, özelliklere, formasyonlara gereksindiği de bilinir. Göreve atanan çalışma arkadaşlarımın, en azından bugünden sonra, konumlarına layık olmalarını ve kurumumuzu bürokratik müdahalelerden sakınma yönündeki geleneksel davranış modelimizi hayatta tutmalarını diliyorum.


Şehir Tiyatroları ve Türk Tiyatrosu Nereye?...Yıllardır kendi alanlarında kendilerini rakipsiz gördükleri, ilişkilerine fazlaca güvendikleri için Belediyeye İETT tarzı bir bağımlılıktan çekinmeyen Tiyatrocular, son atama uygulamaları ile galiba biraz aydılar..Yıllardır, "Ne kadar hata yaparsak yapalım, Tiyatromuzu ve giderek kendi alanımızı temsil edecek kişileri biz belirleyelim, Belediye Başkanı'na adaylarımızı biz önerelim, bu kurumu batıracaksak bile kendimiz batırma sorumluluğumuzu alalım!" görüşümün ne kadar haklı olduğu, kuruma yapılan son müdahalelerle iyice su yüzüne çıktı. Ve ne yazık ki bu cüretkarlığa destek olanlar, yine meslektaş diye bildiğimiz kişiler oldular.Yine ne yazık ki bu türden yazılarda dönüp geçmişimizdeki yüce Tiyatro kişiliklerini ve onların doğrularını anmak zorunda kalıyoruz. Muhsin Ertuğrul'un bu kurumun sanatsal ve idari yönetimlerini neden birbirinden ayrı tutmak için çabaladığını daha net görebilecek deneyimler yaşadım ben. Bir kehanet demeyin ama, mesleğimizin idari kadrolarında çalışan kişilerin sanat politikalarına müdahalelerinin sonuçlarını sanırım bu sezon yaşama fırsatımız olacak bu gidişle. Yaşayıp göreceğiz.Bu yazıyı yazmaktaki amacım "Su testisi su yolunda kırılsın" diyedir. Su testisi ile asfalt taşınıyor, uyarmadı demeyin!

Sanatla kalın,





Hiç yorum yok: