İstanbul Şehir Tiyatroları, Cumhuriyet idealimizin hâlâ ayakta durmayı başaran nadir kurumlarındandır.
İstanbul Şehir Tiyatroları, dünyanın en eski, en köklü sanat kurumları arasında yer alır. Böylesine güçlü bir geleneğe dayanan kurumların yapılarıyla oynamaya kalkışmak ise, son derece risklidir. Özellikle, bürokratların vesiyasetçilerin, kurumun bünyesine müdahaleye kalkışması, daima büyük huzursuzluklara ve 12 Eylül örneğinde olduğu gibi, kalıcı kimi hasarlara yol açar, açmıştır.
Salt bugünkü Belediye yönetimi döneminde, dört ayrı Genel Sanat Yönetmeni'nin atanmış olmasını, apaçık bir huzursuzlukla karşıladığımı ve tasvip etmediğimi belirtmek zorundayım. Dünyanın hiçbir yerinde, bir sanat kurumunun yöneticiliğine 1 yıl için atama yapılmaz, böyle bir yaklaşım onay görmez. Böyle bir durumda, bir yıl önce yapılan atamanın hangi saiklere dayandığı konusunda kuşkular uyanması kaçınılmazdır. Bir Genel Sanat Yönetmeni, yalnızca bir sezon sonra görevden alınırsa, Şehir Tiyatroları'nın bir "yap-boz tahtası"na dönüştüğü izleniminin oluşmasını önlememiz güçleşir ve bu da köklü bir sanat kurumuna, yalnızca zarar verir.
Ne yazık ki, kurumun âkil kişilerine danışma gereği duymaksızın yapılan atamalar, tiyatro sanatının kimi "Batınî" kurallarını da örselemektedir. İstanbul Şehir Tiyatroları, Cumhuriyet'e hediye edilmiş bir büyük kapitaldir. Kötü yönetimlerle, darbelerle, dış müdahalelerle örselenmiş Cumhuriyet idealimizin, hâlâ ayakta durmayı başaran nadir kurumlarındandır.Şehir Tiyatroları'nın, tiyatro sanatının etik ve estetik gelişimi doğrultusunda yeniden yapılandırılması ve ademi merkeziyetçi bir sisteme yönelerek yaratıcı üretimin önündeki bürokratik tıkanmaları aşması için çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Bürokratik müdahalelerin tarihi boyunca Şehir Tiyatroları'nda sadece zaman yitimine ve kargaşaya yol açtığı hususuna da, dikkat çekmek zorundayım.Şehir Tiyatroları'nda görev almaya talip olan bütün arkadaşlarımın, iyi niyetlerinden hiçbir biçimde kuşku duymuyorum. Nedir, tiyatro sanatının ve mesleğinin, iyi niyeti aşan bazı unsurlara, özelliklere, formasyonlara gereksindiği de bilinir. Göreve atanan çalışma arkadaşlarımın, en azından bugünden sonra, konumlarına layık olmalarını ve kurumumuzu bürokratik müdahalelerden sakınma yönündeki geleneksel davranış modelimizi hayatta tutmalarını diliyorum. Şehir Tiyatroları ve Türk Tiyatrosu Nereye?...Yıllardır kendi alanlarında kendilerini rakipsiz gördükleri, ilişkilerine fazlaca güvendikleri için Belediyeye İETT tarzı bir bağımlılıktan çekinmeyen Tiyatrocular, son atama uygulamaları ile galiba biraz aydılar..Yıllardır, "Ne kadar hata yaparsak yapalım, Tiyatromuzu ve giderek kendi alanımızı temsil edecek kişileri biz belirleyelim, Belediye Başkanı'na adaylarımızı biz önerelim, bu kurumu batıracaksak bile kendimiz batırma sorumluluğumuzu alalım!" görüşümün ne kadar haklı olduğu, kuruma yapılan son müdahalelerle iyice su yüzüne çıktı. Ve ne yazık ki bu cüretkarlığa destek olanlar, yine meslektaş diye bildiğimiz kişiler oldular.Yine ne yazık ki bu türden yazılarda dönüp geçmişimizdeki yüce Tiyatro kişiliklerini ve onların doğrularını anmak zorunda kalıyoruz. Muhsin Ertuğrul'un bu kurumun sanatsal ve idari yönetimlerini neden birbirinden ayrı tutmak için çabaladığını daha net görebilecek deneyimler yaşadım ben. Bir kehanet demeyin ama, mesleğimizin idari kadrolarında çalışan kişilerin sanat politikalarına müdahalelerinin sonuçlarını sanırım bu sezon yaşama fırsatımız olacak bu gidişle. Yaşayıp göreceğiz.Bu yazıyı yazmaktaki amacım "Su testisi su yolunda kırılsın" diyedir. Su testisi ile asfalt taşınıyor, uyarmadı demeyin! Sanatla kalın, |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder