5 Nisan 2011 Salı

Misyon-Bir Devrimi Anmak - Sibel Aslan Yeşilay

ÖLÜM DEVRİMİN MASKESİDİR 
“Oyun yazarken sürekli olarak değişik maskeler takıyor, rollere bürünüyorsunuz. O maskelerin arkasından konuşuyorsunuz. Tiyatroyu işte onun için seviyorum. Bir şey söyleyebilir, ardından bu söylediğime karşı çıkabilirim. Çelişkilerden kurtulmanın yolu tartışmaktan ve tiyatrodan geçer. Bu nedenle de tiyatroda söz ön plandadır. Fikirler sözcüklerin içindedir ve onlar tarafından yönlendirilir”. Yapıtlarında sürekli olarak insanları tarihle, geçmişle, suçlarıyla ve ihanetleriyle yüzleştiren alman tiyatro adamı Heiner Müller’i tiyatroseverler önce iki oyunuyla , TiyatroFestivali’ne katılan “Dörtlü” ve “Prometheus”la, son olarak ise Berliner Ensemble’da yönettiği Brecht’in “Arturo Ui’nin Önlemez Yükselişi”  yorumuyla tanıdılar.
    Şimdiye dek  yalnızca bir oyunu, “Hamletmakinesi” türkçeye çevrilen , çağımızın en önemli ve en tartışmalı yazarlarından  Heiner Müller , “Misyon-Bir Devrimi Anmak” adlı oyunuyla ilk kez Şehir Tiyatroları sahnesinde.  Şehir Tiyatroları yapımı “Misyon”un yönetmeni ise , yazarın son rejisi “Arturo Ui”de Müller’in asistanlığını yapan Paul Plamper. Yazdığı ve yönettiği oyunlarda izleyiciyi anlam üretmeye iten yazarın diğer oyunları gibi “Misyon” da, kolayca ‘tüketilebilen’ bir oyun değil. Yapıtlarının çoğunda mitolojik öykülerden, romanlardan, ya da oyunlardan yola çıkan Müller “Misyon”u da Anna Seghers’in ‘Darağacındaki Işık’ adlı öyküsünden esinlenerek yazdı. Üç kişinin monologu olarak, ya da üçe bölünmüş bir monolog şeklinde yazılmış  metinde. Fransız Devrimi’nin ardından  Jamaika’da bir köle isyanı düzenlemekle görevlendirilen biri köylü, biri köle sahibi, diğeri ise eski bir köleden oluşan üç kişinin öyküsü anlatılıyor. Ancak bu anlatım düz bir çizgide gelişmiyor, zaman ve mekan, düşler ve gerçekler iç içe geçerek devrim karşısındaki üç ayrı tutum ortaya konuyor: proleter tutum, burjuva devrim sempatizanlığı ve orta yol.  Yazara göre bu orta yol anarşist ya da saçma olarak gördüğümüz kurtuluş hareketlerinin temel koşuludur.
      İhanet ve ölümle yüzleşiyoruz, düş-gerçek, görev-duygu çatışmalarına tanık oluyor, tarihi sorguluyoruz. Bütün bunları seyirci olarak  koltuğumuzda yapabilmemize, sahnede izlediğimiz parçalı yapıyı bütünleştirmemize izin veriyor Müller’in metni ve Plamper’in rejisi. Sahneden sürekli sorular soruluyor  salona doğru. Yanıtları bizim aramamız bekleniyor. Bir çözüm, bir çıkış yolu , hazır ve tek anlamlı bir öneri sunulmuyor, çatışmalar, sorunlar, karşıtlıklar şaşırtıcı sahnelerle ard arda üzerimize geliyor. Metinde yer almayan ve bugünden geçmişe bakan bir ön oyunla açılan“Misyon” da  Murat Daltaban, Selçuk Soğukçay, Ahmet Özaslan, Bensu Orhunöz, Ezgim Kışlalı, Naci Taşdöğen ve Ayla Algan rol alıyor.  Ayla Algan’ın denizci rolünde olağanüstü bir performans sergilediği yapımda Bensu Orhunöz ile Ezgim Kışlalı’nın etkileyici yorumları dikkat çekiyor. Bir düş-karabasanın anlatıldığı  asansör sahnesi, metindeki   etkileyici dilin sahne üzerindeki  tam karşılığı gibi. Keşke bu sahne  Naci Taşdöğen’in gereksiz yere izleyiciyi güldürme çabalarıyla kesintiye uğratılmasa , diye düşünüyor insan. Nurullah Tuncer’in dekor tasarımı son derece başarılı ve rejiye katkıda bulunuyor. Yer yer  sözleri  izlemenin zorlaşması dışında çarpıcı, etkileyici bir yapımla karşı karşıyayız.
   Müller “Misyon”u  1980’de Doğu Berlin’de güncel bir oyun, 1982’de ise Batı Almanya’da, Bochum’da ise uzak bir masal olarak sahnelemişti. Genç yönetmen Plamper’in “Misyon”u  ise ülkemiz için metni, sahnelenişi ve kolay lokma olmayışıyla  farklı ve çarpıcı bir yapım  olarak  karşımızda. Şiddet ve fantaziyi sınırsızca kullanarak  tarihle ve yazılı metinlerle hesaplaşan, çağımızı sorgulayan bir düşünür, yazar, yönetmen, dramaturg, kısacası önemli bir tiyatro adamı olan Heiner Müller’in  dünyasıyla tanışmaya ne dersiniz?   

Hiç yorum yok: