21 Nisan 2012 Cumartesi

Sanatçının işi..

Tiyatro her zaman sanatlıca yapılınca toplumsal karşılığını bulur. Varoşlara gidip, onlarda mutlu olma hayalini besleyen işler yapmazsanız, yani onların yaşadıklarıni dolayımlamadan onların suratına vurursanız seyirci bulamazsınız. Yani "suratına vurma" oyunu varoşun değil, zenginin suratına yapılır. Varoş umuda ihtiyaç duyar. Tiyatronun belli bir alışkanlığa dönüşmesi, tiyatrocunun saygınlık kazanması yapıtın ve prodüksiyonun seçimiyle başlar. Kimse bana tiyatro özgürdür mavalı okumasın. Seyircisini gözetmeyen, onun sempatisini kazanmayan bir tiyatro olamaz. Tiyatro resim yapmaya benzemez, ekonomik ilişkilerin doğrudan ortasındadır: oyun başarısız ise sermayenizi kaybedersiniz normal koşullarda. Ödenekli kurumlarda ise halkın gözünde oy almış kişiler olarak itibar kaybedersiniz. Bu nedenle tiyatronun patronu Belediye ise denetleneceksiniz ve başarısız olan da gidecek, ama başarının yerine gelmesi için sponsorun itibarını gözetmiyorsanız yine gidersiniz. Ne yazık ki böyle bu. Pekiyi, hem uluslar hem uluslararası düzeyde nitelik nasıl tutturulacak o zaman? İşte varlık sorusu bunu başarabilmekten geçiyor. Dünyanın her yerinde sanatın meseni olmuştur. Bunun karşılığında ise borsa bile kurulur, örn.: resim sanatı. Sanatı ekonomik işleyişten ayıramadığınıza göre mutlak bir özgürlükten ancak mirasyediler söz edebilir. O da damlalar kesilene kadar. Ama bu işin seyirci ile saygın ve nitelikli bir biçimde buluşmasını ancak sanatçı başarabilir. Bu nedenle yöneten sanatçı olmalı, ama denetlendiğini gözden kaçırmamalıdır. Kendine saygı istiyorsa onu yaratmalıdır.